Referandum sonrası yeni dönem
Referandum süreci sona erse de tartışmaları sürüyor. Referandumun kazananı olan AKP ve yandaşları sonuçtan dolayı bayram yapıyor ve bunu “demokrasi bayramı” olarak lanse etmeye çalışıyorlar. Ancak ortada demokratik hak ve özgürlükler adına herhangi bir ilerleme olmadığı, ileri gibi görünen bir kısım değişikliklerin göstermelik olduğu biliniyor.
Elbette AKP’nin bayram yapması için fazlasıyla nedeni var. Bu nedenlerin başında gerici iktidar mücadelesinde kazanılan yeni mevziler gelmektedir. Bu bakımdan istediğini elde eden AKP’nin kazandığı mevzilerle yetinmeyeceği de açıktır. Referandumun hemen ardından yapılan açıklamaların gösterdiği gibi, sırada “başkanlık sistemi” gibi uygulamalar bulunmaktadır. AKP, iktidarını daha da sağlamlaştırmak ve devlet aygıtına tümüyle hakim olmak için yeni dayanaklar elde etme çabasını sürdürecektir.
AKP cephesinin bayram yapma nedenlerinden bir diğeri ise, kendisine karşı alternatif olarak gösterilenlerin yeterli güçten yoksun olduklarının ortaya çıkmasıdır. Kılıçdaroğlu rüzgarıyla yelkenleri şişirilmeye çalışılan CHP belli bir başarı gösterse de MHP tam bir hezimet yaşamıştır. AKP, referandum ön sürecinde oyların birbirine yakın olduğu ihtimali güç kazandığında telaşa kapılmış, iktidar olma imkanlarını sonuna kadar zorlayarak “evet” oylarını arttırmaya çalışmıştır. Bu amaçla medyanın etkili bir propaganda makinası olarak kullanılmasının yanısıra sistematik bir baskı ve zor da uygulanmıştır. Özellikle Kürt halkının seçim sandığına gitmesini sağlamak için baskı, tehdit ve şantaj gibi yöntemler yoğun biçimde kullanılmıştır. Referandumun kazanılması böyle yoğun ve çok yönlü bir çabanın sonucunda mümkün olmuştur.
Öte yandan, AKP’nin iktidarını pekiştirmesine karşın rakiplerinin dirençlerinin kırıldığı söylenemez. Referandum düzen güçlerinin iktidar mücadelesinde yeni bir aşamadır ve bu mücadele yeni biçimlerde sürecektir. Ancak açıktır ki, AKP ve temsil ettiği güçler bu mücadelede bugün için üstünlük kurmuş durumdadır.
AKP’nin bu başarısı onu siyasal bakımdan güçlendirmiştir. Bu demektir ki, AKP sadece temsil ettiği burjuva kesimleri için değil, bir bütün olarak tekelci burjuvazi açısından da en uygun seçenek durumundadır. Çünkü AKP’yi en azından dengelemek için hazırlanmaya çalışılan düzen muhalefetinin yakın dönemde bu rolü oynaması güç görünmektedir. Eğer AKP, referandum yoluyla elde ettiği üstünlüğü iyi değerlendirebilirse, 2011 seçimlerinde de tek başına hükümet kurabilecek bir çoğunluğu elde edebilecektir.
AKP’nin siyasal gücü onu emperyalistler için de en uygun seçenek yapmaktadır. Nitekim ABD ve AB cephesinden yapılan açıklamalarda sonuçtan dolayı büyük bir memnuniyet duyulduğu ifade edilmekte ve ileriye yönelik beklentiler dillendirilmektedir. Geleceğinden emin bir AKP hükümeti emperyalizmin bölge politikaları konusunda çok daha tereddütsüz davranacaktır.
Böyle bir tabloda referandumun işçi ve emekçiler cephesinde yaratacağı sonuçları tahmin etmek zor değildir. Kendinden emin bir AKP, tekelci burjuvazinin sosyal yıkım politikalarını uygulamakta her zamankinden daha pervasız olacaktır. Örneğin tekelci burjuvazinin en büyük beklentilerinden birisi “ulusal istihdam stratejisi” adı altında hazırlanan yıkım paketinin yürürlüğe sokulmasıdır. Bu, bugüne kadar dokunulmaya cesaret edilmeyen sosyal hakların gaspı demektir. Erdoğan’ın referandum sürecinde söylediği üzere, tekelci burjuvazi ekonomik konularda kendileriyle gayet iyi anlaşmaktadır. Yeni dönemde bu anlaşma yeni boyutlar kazanacaktır. Zira, sosyal yıkım politikaları tekelci burjuvazinin en temel ihtiyacıdır. Buna emperyalist stratejiler doğrultusunda daha büyük bir pervasızlıkla davranacağını da eklersek, ortaya koyu bir gericilik tablosu çıkacak, demokratik hak ve özgürlüklerin alanı daha fazla daraltılacaktır.
Bu durum Kürt sorunu cephesinden de geçerlidir. Referandumda baskı ve şantaja rağmen boykota yüksek oranlarda katılım, Kürt halkının ulusal hak mücadelesindeki kararlılığını göstermiştir. Referandum sonrasında AKP hükümeti Kürt sorununda tam bir açmazla yüzyüze kalmıştır. PKK’nin ateşkesinin sona ereceği 20 Eylül tarihine kadar adım atılması yönünde belirgin bir basınç oluşmuş durumdadır. Ancak AKP’nin Kürt halkının taleplerini asgari düzeyde tatmin edebilecek manevralar yapması bugün için mümkün görünmemektedir. “Demokratik özerklik”, “genel af” gibi talepleri karşılayamayacağı için, bugün için en uygun manevra, referandum öncesinde olduğu gibi Öcalan ile görüşmek ve ileriye yönelik vaatlerde bulunmak olabilir. Zira düzen içi çözüm konusundaki beklentileri diri tutmak zorundadır. Aksi halde Kürt halkı içerisindeki mücadele dinamiklerinin kontrol edilmesi zordur.
Bugün işçi ve emekçiler ile Kürt emekçi halkı açısından en önemli sorun, burjuva siyasetin toplumsal-siyasal yaşama egemen olmasıdır. Referandum emekçilerin politikleşmesine zemin hazırlamış ancak bu politikleşme düzen kurumları ve politikaları çerçevesinde olmuştur. Referandumun arkasından genel seçim süreci başlayacaktır. Düzen güçlerinin iktidar mücadelesi ve bu mücadelenin cilalı söylemlerle parlamenter zeminlere taşınması bu etkiyi güçlendirmektedir. Reformizmin burada oynadığı rol de önemlidir. Zira reformistler seçim sandıklarına ve anayasal hayallere duydukları zaafiyeti sınıf ve kitle hareketinin en ileri unsurlarına da taşımakta, onun geri eğilimlerini beslemektedir.
Bu tablodan çıkarılacak en dolaysız sonuç düzenin işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki etkinliğini kırabilmektir. Bu, her türden burjuva gericiliğinin gerçek yüzünü ortaya koymak, burjuva siyaset zeminlerine ve kurumlarına yönelik hayallere karşı mücadeleyi yoğunlaştırmak, beraberinde reformizmin sınıf ve kitle hareketi içerisindeki etkinliğini kırmak demektir. Bunun yolu ise, sınıf mücadelesini büyütmekten ve düzene karşı devrim bayrağını yükseltmekten geçmektedir. Bunun için işçi sınıfı ve emekçiler içerisindeki devrimci çalışmayı her zamankinden daha güçlü ve yoğun biçimde örgütlemek durumundayız. |